Makaleler - Enver NUGAY

Korkaklık Bilincin Kötü Bir Armağanıdır (12.07.2011)

Çoğu zaman düşünmüşümdür; acaba insanların ne kadarı yaşadıkları hayatı umursuyorlar. Ya da umursadıkları bir hayatları var mı? Bu aslında o kadar acı bir sorgulama ve derin bir yüzleşmedir ki bunu gerçekten yapabilen insanlar "kendileri olma yolunda” ciddi bir iş yapmış olurlar. Evet, hayata canlılığımızı sürdürebilmenin ötesinde bir anlam ile bakabilenler hayatlarına onları motive edecek bir amaç/hedef koyabilenlerdir. Hayatı zorunluluklarımızın değil sorumluluklarımızın yerine getirileceği bir süreç ve düzlem olarak görebilmemiz gerekmektedir. Sözünü ettiğim sorumluluklar ise bize birileri tarafından anlatılacak türden değildir. Zaten yaratılışımız ile ilgili bir kısım kodlar bunların çok ciddi ipuçlarını bize vermektedir. Biraz açalım bu konuyu. Tüm insanlar, evet tüm insanlar esas itibarıyla iki amaç için yaşarlar ya da yaşadıklarını düşünürler. Bu amaçlar başarılı olmak ve mutlu olmaktır. Seçtiğiniz yol, ya da meslek her ne olursa olsun başarılı ve mutlu olmanıza sebep olmalıdır. Eğer bu amaca hizmet eden tercihleriniz yoksa sorumluluklar yerine zorunluluklar ile dolu bir yaşamınız olacaktır. Bu ise gerçek bir ıstıraptır.


İçimizden geldiği gibi yaşayabilmek bir çok insanın uzağında kaldığı bir durumdur. Oysa içimizden geldiği gibi davranabilme/yaşayabilme becerisi bir imkan işi değil her şeye ve şarta rağmen bir "irade” işidir. İnsan içinden geldiğince yaşayamadığı zaman da bunu bazı mazeretlere bağlar. Eğer içinizden gelen bir şey varsa ve gerçekten "içinizden” geliyorsa o mutlaka yaşanmalıdır. Sosyal şartların bu iradeye uygun hale gelmesini bekleyenler belki bazı ilke ve değerlere bekçilik yapacaklar ama mutlu olamayacaklardır. Biz bu dünyaya mutlu olmak için geldik/gönderildik. Mutlu olmak için sosyal şartları dizayn etmek değil içsel bütünlüğümüzü dizayn etmemiz gerekir. İçindeki düzenlemeleri yapan insana hayatın bir hediyesi vardır. O da dışsal şartların uygun hale gelmesidir. Zira mutlu olmak isteyen insan elbette bazı bedeller ödeyecek ve iliklerine kadar yaşayacağı mutluluğu gerçekten hak ettiğini hayata ve hayattakilere gösterecektir. Gerçekten mutlu olmak isteyen kimse, toplumu oluşturan insanların nerede ise tamamının içine düştüğü kalıpçı, şablonist ve önyargılarla dolu o kuyuya asla düşmeyecektir. Yaşamak için ihtiyacınız olan şey toplumun sizi alkışlaması, onaylaması ya da evet sen de bizdensin demesi değildir. Bunun için ihtiyacımız olan şey inandığımız ve bizi hiç yanıltmamış olan "içimizin” referanslarına güvenmektir.


William Shakespeare ölümsüz eseri Hamlet’in bir bölümünde şu satırlara yer vermiştir. Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor Yürekten gelenin doğal rengini Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar Yollarını değiştirip bu yüzden Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar


Evet çok estetik ve derin bir bakış açısıyla ifadesini bulmuş bu gerçek, hayatımıza çöreklenmiş bir acının bir yaranın tespitidir aslında. Yüreğimizden yani içimizden gelenin o doğal rengi toplum tarafından oluşturulmuş ve içine korkaklığın yüklendiği "bilinç” tarafından bulandırılıyor. Bundan dolayı bir çok insan sıradan ve sürüden bir yaşama kendilerini mahkum ediyorlar. Hayata ve insanlara verebilecekleri ya da doya doya yaşayabilecekleri mutlulukları gerçekleştiremeden ölüp gidiyorlar.


Korkaklık bize bilincimizin kötü bir armağanıdır. Bu armağan yüzünden bizler birilerine ya da kendimize hesap verme korkusu ile yaşamaya çalışıyor, bizimmiş gibi gözüken ama kesinlikle topluma ait olan tercihlerle mutlu olmaya çalışıyoruz. Neden bir çok bilgenin kaderi "yalnızlıktır”. Onlar her şeye ve şarta rağmen kendi tercihlerini yaptıkları ve bedeli her ne ise ödedikleri içindir. Hayat ise çoğu zaman onlar hayatta iken onlara toplumun attığı taşlarla, nice zaman sonra onların heykelini yaptırmıştır.


Ben hayatımın hiçbir döneminde herhangi bir mutluluk ya da herhangi bir başarı peşinde koşmadım. Peşinden koştuğum kariyer de oluşturmak için çabaladığım mutluluk ta her zaman toplumla beraber değil, topluma rağmen olmuştur. Bazı kimseler beni uyumsuz bulabilirler. Kim bilir belki de toplum uyumsuzdur. Eğer bugün, her şeye ve her şarta rağmen, zamanın ve zeminin olumsuz koşullarına rağmen inşa etmeye çalıştığım bir mutluluk varsa uğruna savaşılır bulduğum içindir. İçinde ve arkasında ben olduğum içindir. Beni var edeceği/doğuracağı içindir. Bana hiç kimse kolay bir doğumdan bahsedemez. Sancısız, ağrısız bir doğumdan bahsedemez. Doğumlarda acı vardır, sancı vardır, çığlık vardır, gözyaşı vardır. Önce ödenen bir bedel sonra da doyasıya yaşanan bir mutluluk vardır. Mutluluğu çok kolay ve basit yollarla ya da kestirmeden elde etmeye çalışan mantık bugün olmazsa yarın iflas edecek olan mantıktır.

İşte bundan dolayı derim ki, içiniz size mutlu olmak için bir adres göstermiş ise onun için yaşayın, onun için savaşın, onun için ölün. Ölümünüzü herhangi bir ölüm olmaktan ancak ulvi bir gerekçe kurtarabilir. Çünkü bizi susadığımızda suya, ışıksız kaldığımızda ışığa götüren yüksek irade mutlu olmamız için de devrededir. Hayatın sizin için öngördüğü mutluluğu siz de görün ve yaşamınıza dahil edin. Unutmayın mutlu olmayı başarmış insanlar onun uzaklarda değil, burunlarının dibinde olduğunu görebilen insanlardır. Ne çare ki insan çoğu zaman burnunun dibini görmez.

Gelişim ve değişim içeriden başlayan bir süreçtir.
Enver NUGAY