Makaleler - Enver NUGAY

İŞLETME KÖRLÜĞÜ DE BİR ÇEŞİT KANSERDİR (24.1.2024)
Şirketler daha başarılı oldukça, değişime duydukları ihtiyaç o denli azalıyor. Zira şirketlerin elde edilen başarıdan çıkardıkları tek ders, her şeyin yolunda olduğu yönündedir. Bu durumun insanlar için de geçerli olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. Başarı yolunda emin adımlarla ilerleyen kişilerin de kurumlar da bu başarının bir yerde duraksayabileceğini veya bir kırılma yaşanabileceğini bilmeleri gerekmektedir. Bugün belli bir başarı noktasına gelmiş firmaların yerlerini korumaları ancak ve ancak değişim ile ilgili dinamikleri keşfetmeleri şartına bağlıdır. ABD eski başkanlarından J.F.Kennedy’nin çok kıymetli bir sözü vardır " ABD yerinde saymak için bile çok hızlı ilerlemek zorundadır”. Bu münasebetle, elde edilen başarı için 1 birim yorulduysak, o başarıyı korumak için 2 birim güç harcamak mecburiyeti vardır.

"Kurumsal İdeolojiler körlük nedeni”

   Mayıs 2010 tarihli Harward Business Review dergisindeki makalelerden birinde çok ilginç bir tespit yapılmış. Yapılan gözlemler, çok uluslu şirketlerin özellikle bir kurum kültürü oluşturabilmiş olanlarının ( Toyota, Xerox gibi ) elde edilen başarıları ile birlikte "kurumsal bir ideoloji” edindiklerini, bu kurumsal ideoloji nedeni ile bir işletme körlüğü yaşadıklarını ortaya koymuş. Bu ideolojilerin bu şirketlere büyük kazanımlar sağladığını elbette görmezden gelemeyiz. Ancak her ideoloji, ister siyasi ister ekonomik olsun beynimizde lokal bir anesteziye neden olur. Bunun anlamı; sizin dışınızda kalan dünyanın sizin için ciddi ve faydalı bir anlam ifade edememesidir. Dışınızda olup bitenleri, yaşanan gelişme ve değişimleri objektif bir şekilde gözlemleyemez gerekli dersleri çıkaramaz hale gelinmesidir. Çünkü kurumsal kültür bir ideolojik form kazandığında, o şirketlerde çalışan kişilerin bir çok inancını yeniden yapılandırır. Bu şirkette biz bu işleri bu şekilde yaparız, bizde böyle gibi anlayışlar o şirketteki herkesi istila eder.

   Her şeyin yolunda gittiği, şirketin kazandığı zamanlarda bu anlayış, kültür ya da kurumsal ideoloji sorgulanmaz. Ta ki, gerek içsel gerekse dışsal nedenlerin yol açtığı bir krizin kapıya dayanmasına kadar. Üstelik şirketi kolektif ya da kurumsal bir aklın yönetmediğini de hesaba kattığımızda tablo çok daha vahim bir hale gelir. Özellikle teknolojinin gelişim hızına uyum sağlanamamasının bu süreçteki etkisi de yok sayılmamalıdır.

    "Hiçbir problem onu üreten zihinsel düzeyle çözülemez” Einstein

   Gelenekselci anlayışın yönettiği şirketler, dünyayı, müşterileri ve değişen beklenti ve kalite anlayışlarını tam okuyamamakta bunun sonucu olarak da rekabetin dışında kalmaktadırlar. Şirketler, ürettikleri ürünlere mahkum ya da o ürünleri üretmeye mahkummuşçasına, ürünlerini daha kaliteli, tercih edilir ve hatta akıllı hale getirmenin yollarını aramaktan aciz bir görüntü vermektedirler. Mesela telefonların "akıllı” olarak nitelenmesinin bile akıllı şirketler için ilham verici bir yönü olmalıdır. Mor İnek’in tasarımcısı Seth Godin " gelişen dünyada müşteriler, artık onları memnun etmenizle yetinmiyorlar ve onları uçurmanızı bekliyorlar” der. Klasik üretim ve yönetim anlayışlarının neden olduğu körlükten kurtulmak için elbette mevcut zihinsel düzeyimizi ve algı frekansımızı değiştirmek zorundayız. Eldeki kadro ile bu değişim yaşanabilir mi? Önemli sorulardan birisi bu. Zira Einstein, hiçbir problem onu üreten zihinsel düzeyle çözülemez der. Şirketler, bir körlüğe neden olan kadro ile o körlükten nasıl kurtulabilir.

"Alışkanlıklar sizin efendilerinizdir, efendileri olanın efendiliği olmaz” B.Pascal

   Alışkanlıklar hangi düzeyde yaşanırsa yaşansın sonunda bir kanıksanma ve kalitesizlik kaçınılmazdır. Alıştığı için davranışlarını değiştirme gereği ve gücü bulamayan insanın durumu budur. Tüm işletmeler eğer değişimin gerekli olduğunu düşündükleri halde bunun için adım atamıyorlarsa bunun tek bir nedeni vardır; alışkanlık. Kendilerine kutsal birer inek gibi bağlı olunan düşünme, yönetme ve üretme biçimleri birçok işletmeyi tarihe gömmüştür.

   İşletme körlüğü denilen şey, işletmede yaşanan sorunları ve gerçek nedenlerini, dünyada üretim ve yönetimin aldığı en son biçimi ve belki de en önemlisi insan kaynağının anlam, değer ve önemini fark edememe durumudur.

   Bu körlük öylesine tehlikeli bir kanser hastalığı gibidir ki, bugün yaşanan ve sadece günlük denilebilecek sorunların çözümü için uğraşırken geleceğin ellerimizden kayıp gittiğini göremememize neden olur. Alışılagelmiş iş akış ve süreçlerinin zaman içerisinde yol açtığı sorunların, yöneticiler tarafından görülememesi sonunda çözülmesi daha zor bir tabloyu karşımıza çıkarır; körlük.

   Bilgi o kadar hızlı bir şekilde değişmekte ve gelişmekte ki, bu durum en kaliteli bir üniversite diplomasının  bile bir yıl içinde geçerliğini yitirmesine yol açmaktadır. Birçok yöneticinin kendini güncelleyememesi, anılarda yaşaması, dışlarında olup bitene kör olması onları çözüm sürecinin bir parçası olabilme şansından alıkoymaktadır. Bulunduğumuz çağın her kulvarda ne kadar hızlı bir akış içinde olduğunu ayrıca ifade etme ihtiyacı bile duymuyorum. Bilgiye ulaşma hızınızın artık bilgisayar ya da cep telefonu kullanma hızına endeksli olduğu gerçeği, mevcut bilgiye ulaşmak yerine o bilgiyi "üreten olma” durumunu kaçınılmaz kılmaktadır.

   Elbette şimdiye kadar paylaştığımız bilgilerin teknik yönleri ayrıca incelenmeli ve çeşitli değerlendirmeler yapılmalıdır. Ama bu paylaşımlarımızın belki de en önemli kısmı ve satır aralarında kaldığı için önemi zor fark edilen noktası insan unsuru yani insan kaynağıdır. Yönetim ve üretim denilen süreçlerin tamamı insanlarla gerçekleştirilen süreçlerdir. Şirketlerin bakış açılarının maruz kaldığı körlük, onları en çok insan unsurunu göremez kılmaktadır. İnsanın önemsenmediği, değerinin kavranmadığı hiçbir çalışma ortamı gerçek bir müşteri memnuniyetine vesile olamaz.

   Mesela çalışırken kendini hiç iyi hissetmeyen, çalıştığı ortamdaki ilişki örgülerinden, yönetim anlayışından ve davranışlardan hoşnut olmayan bir insanın ürettiği ürüne bir mutsuzluk enerjisi yüklediğini kimse düşünmemektedir. Mutluluk bulaşıcı olduğu gibi mutsuzluk da bulaşıcıdır. Bu açıdan bakıldığında, müşterilerimizde oluşturmak istediğimiz memnuniyetin ilk koşulu, müşterilerimize o ürünleri ulaştırmamıza sebep olan çalışanlarımızın memnuniyetidir. Zira mutlu olamayan mutlu edemez.

   İnsan kaynakları ile algılarımızın da, yaşanan işletme körlüklerinden ciddi nasibi olmuştur. Mesela şirketler herhangi bir kriz anında işten adam çıkartmaya başladığında neredeyse ilk olarak belki de önemli bulmadıkları için insan kaynakları uzmanını çıkartıyorlar. Bu traji-komik durum bile işletme körlüğünün ne denli vahim bir sorun olduğunun anlaşılması için yeterlidir. Zira, "İnsan Kaynakları” bir işletmenin pusulası hükmündedir. Dalgalı ve fırtınalı bir ortamda gemisi batmasın diye ağırlıklardan kurtulmak isteyen kaptanın ilk olarak o pusulayı denize atması ne acıdır.

   İşletme körlüğü, ancak gerçekçi ve doğru soruların sorulması ile ortadan kaldırılabilecek bir problemdir. Doğru sorular hayat kurtarır. Bu soruların büyük bir cesaretle sorulması da ayrıca önemlidir. Mesela birkaç örnek verelim;

Doğru performans nasıl ölçülür

Yöneticilerimiz "lider”lik yapabiliyor mu

Orta kademe yöneticilerinin odak noktasında ne var? Statüko mu, değişim mi?

Yeni iş alanları, nitelikli ürünler ve Ar-Ge çalışmalarındaki durumumuz nedir?

Bu ve benzeri sorulara objektif ve adil bir şekilde verilecek cevapların ışığında bu körlükten kurtulmak mümkündür. Unutmayın, kimse sizin gemiyi nasıl kullandığınıza bakmaz, onu limana sağ salim getirip getiremediğinize bakar

Anlamını kaybeden insan aslında herşeyini kaybetmiştir
Enver NUGAY